PUTİN-TRUMP GÖRÜŞMESİ: BUNDAN SONRA NE OLUR?

Altı yıl aradan sonra ABD ve Rusya liderleri ilk kez bir araya geldiler. Donald Trump ile Vladimir Putin, 1867 yılına kadar Rus İmparatorluğu'nun sınırları içerisinde yer alan Alaska'da bir araya geldiler. Görüşmenin arka planındaki tarih temalı mesajlar bununla sınırlı kalmadı. Vladimir Putin'e ziyareti sırasında refakat eden Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un üstünde uçaktan inerken "SSCB" yazılı tişört vardı. Bilindiği üzere Rus yetkilileri "SSCB'nin yıkılışını 20. yüzyılın en büyük felaketi olarak" gördükleri gibi Rusya-Ukrayna Savaşı da aslında SSCB'nin yıkılışının geç kalmış sonuçlarından ve Yeni Soğuk Savaş'ın önemli cephelerinden biridir.
Tarihî Zirve mi Hayal Kırıklığı mı?
Trump-Putin Zirvesi, görüşme öncesi tüm dünyada "tarihî" olarak nitelendirildi. Zirve sonrasında liderlerin yaptıkları açıklamalar, bazı çevrelerde "hayal kırıklığı" olarak nitelendirilse de görüşme sırasında bilinen/bilinmeyen birçok önemli karara varıldığı anlaşılıyor. Kaldı ki daha geçtiğimiz haftalarda uluslararası kamuoyununda "III. Dünya Savaşı başlar mı ?" sorusu sorulurken 15 Ağustos günü Donald Trump Vladimir Putin'i kırmızı halıyla karşıladı ve iki lider üç saatten fazla süren bir görüşme gerçekleştirdi. Bu husus gerek Ukrayna'da barışın tesisi gerekse de Rusya-ABD ilişkileri açısından önemli olduğu gibi iki liderin açıklama yapmamalarına rağmen bazı konularda anlaşmaya vardıklarına işaret eden bazı ip uçları da var.
Görüşmenin üç saatten fazla sürmesi (Trump anlaşamadıkları takdirde görüşmeyi hemen sonlandıracağını dile getirmişti), Rus liderin Alaska'ya gelmesi (Kremlin sürekli Rus liderin ön mutabakata varılmadan görüşme yapmayacağını açıklıyordu), görüşme sonrasında Trump'ın mutabık kaldıkları konuları Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski ile AB liderlerine kabul ettirmek için çalışmaya başlayacağını ifade etmesi, bu ip uçlarının başlıcaları. Dolayısıyla aslında görüşme içeriği ve neticeleri gizli kalmasına rağmen gerçekten de "tarihî" nitelendirmesine uygun olup 2002 İstanbul'daki zirveden sonra da anlaşma ihtimalinin en yakın zirve olduğu söylenebilir. Nitekim görüşme sonrasında ABD basınına sızdırılan konular da Zelenski ile AB liderlerinin ABD seyahati planlamaya başlamaları da Trump'ın Putin ve Zelenski'nin katılımıyla gerçekleştirmek istediği üçlü zirve de buna işaret etmektedir. Hatta üçlü zirvenin 22 Ağustos günü gerçekleştirilmesi planlanmaktadır.
İkili Zirveden Üçlü Zirveye Doğru
22 Ağustos'taki zirvenin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği konusu ise Donald Trump'ın hafta başında Volodimir Zelenski ile gerçekleştireceği görüşmenin sonuçlarına bağlı. Amerikan basınına sızan bilgiye göre Trump, Zelenski'ye Ukrayna birliklerinin Donetsk ve Lugansk illerinden tamamen çıkartılmasını isteyecek, karşılığında ise Rus lideri güya Herson ve Zaporog illerindeki hareketine son verecektir. Ayrıca Kremlin, anlaşmayla Rusya toprağı olarak kabul edilecek bölgelerin ABD tarafından tanınmasını ve Ukrayna'nın tarafsızlığının ilanını isterken Ukrayna'nın güvenliğinin de garanti altına alınacağını ilan etmiştir. Hatta Amerikan basınına sızan haberlere göre Putin, Çin'in garantör ülke olabileceğini dile getirmiştir. Her ne kadar Zelenski toprak bütünlüğü konusunda geri adım atmayacağı konusunda defalarca açıklama yapsa da Trump'un da dediği gibi tüm taraflar tavizde bulunacak. Hafta başında gerçekleşecek Trump-Zelenski görüşmesi bu açıdan büyük önem arz etmektedir. Diğer taraftan Trump bu süreci bugüne kadar alışılmayan şekilde hızlı yürütmeye çalışmaktadır. Bunu da muhtemelen bir taraftan "çok kısa sürede tüm savaşları / çatışmaları durduran" lider sıfatını kazanmak ve böylece Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterilmek için diğer taraftan da şüphesiz süreç uzadıkça anlaşma ihtimalinin zorlaşacağını bildiğinden yapmaktadır.
Üçlü Zirvenin Önündeki Engeller
Her ne kadar Donald Trump üçlü zirve hazırlıklarından bahsetse de Kremlin bu konuyu yorumsuz bıraktı. Diğer taraftan Kremlin'in genel görüşüne göre üçlü zirve ancak önceden varılan anlaşmayı imzalamak için düzenlenebilir. Kaldı ki Kremlin, her ne kadar son günlerde bunu dile getirmekten vazgeçtiği gibi görünse de Zelenski'yi "meşru" bir lider olarak görmemekte ve varılacak anlaşmanın da Ukrayna'daki başkanlık seçimlerinden sonra yapılması gerektiğini savunmaktadır. Dolayısıyla üçlü zirvenin gerçekleşmesi ihtimal dahilinde olsa da bunun için Trump'un Zelenski'yi ikna etmesi gerekmektedir.
Üçlü zirvenin önündeki diğer bir engel de AB ülkeleridir. Her ne kadar gerek Zelenski gerekse de AB liderleri, Trump-Putin görüşmesini televizyondan takip etseler de doğal olarak bu sürecin dışında kalmak istememektedirler. Nitekim İngiltere, Fransa, İtalya liderleri şimdilik Beyaz Saray'dan davet almamalarına rağmen Trump-Zelenski görüşmesine katılmak istediklerini belirttiler. Her ne kadar Trump, Avrupalı meslektaşlarına yaptığı görüşmelerle ilgili bilgi verse de en azından anlaşmaya varılıncaya kadar da onları uzak tutmaya çalışmaktadır. Bu bağlamda 2022'de İstanbul'da varılan anlaşmanın hayata geçirilmemesinde başta İngiltere olmak üzere Avrupa ülkelerinin rolü unutulmamalıdır. Diğer taraftan Ukrayna ve AB olmadan da uzun vadeli barışın tesisinin mümkün olmadığı bir gerçektir.
Galipler ve Mağluplar
Savaşın galiplerinin olmadığı kabul edilse de Rusya-Ukrayna Savaşı'nın en büyük kazananının ABD olduğunu söylemek gerekiyor. Günümüzde Trump yönetimi Slav kardeşleri barıştırmaya çalışsa da önceki ABD yönetiminin savaşın başlanmasındaki rolü herkesçe biliniyor. Bu süreçte Washington, Rusya-AB yakınlaşmasına son verdi, AB'ye askerî teknolojilerle enerji kaynaklar ihracatını arttırdı, Ukrayna'nın yeraltı zenginliklerinde pay sahibi oldu, Rusya'nın dikkatlerinin de Ukrayna'da yoğunlaştırmasından istifade ederek Moskova'nın Orta Doğu'dan Kafkasya'ya kadarki geniş coğrafyalardaki konumunu zayıflattı... Tüm bunları elde ettikten sonra da ABD, Rusya-Ukrayna Savaşı'na son vermek istiyor. Kaldı ki bunun fazlası, kendi çıkarının da aleyhine olabilir. Rusya'nın daha fazla zayıflaması, Çin'i daha fazla güçlendireceği gibi Çin-Rusya yakınlığını da arttıracaktır.
Diğer taraftan Rusya da Ukrayna'daki kazanımlarını Donald Trump ile görüşmesi sonrasında adeta pekiştirmiş oldu. Her ne kadar daha herhangi bir anlaşmaya varılmasa da Vladimir Putin'in ABD'ni ziyaret etmesi, Donald Trump'ın kendisini kırmızı halıyla karşılaması, Vladimir Putin ve Rusya'yı uluslararası izolasyondan çıkarttı. Yine herhangi bir anlaşmaya varıldığı açıklanmasa da Trump vadettiği yaptırımların uygulanmayacağını, bundan sonraki süreçte Ukrayna'da barışın tesisi sürecinde topun kendisinde ve Zelenski ile AB liderlerinde olduğunu dile getirdi. Amerikan basınında çıkan anlaşma maddelerine bakıldığında da Rusya'nın Ukrayna'da istediğinin önemli bir kısmını elde ettiği anlaşılmaktadır. Kremlin'in Ukrayna'da istediğini alması, Kafkasya ve Orta Doğu'daki kayıplarına rağmen Rusya'nın Avrasya'daki konumunu pekiştirecektir. Ayrıca en azından Trump yönetimi sırasında Rusya-ABD yakınlaşması başlayacak ve ticaretten Arktika'daki ortak projelere kadar çok yönlü iş birliği geliştirilecektir.
Ukrayna, gerek son Trump-Putin görüşmelerinin gerekse de genel olarak savaşın şüphesiz en büyük kaybedenidir. Her alanda önemli potansiyeli olan Ukrayna, yüzbinlerce vatandaşını kaybettiği gibi, ülke ekonomisi alt üst oldu ve bu süreçte de uğruna savaştığı toprakları geri alamadı. AB de Ukrayna kaderini paylaşan taraflardan biridir. Ukrayna'ya maddi ve askerî destek veren AB ülkeleri, "Ukrayna'yı kurtaramadıkları" gibi kendileri için "Rusya tehdidi" de bertaraf edilmiş değildir. Tüm bunlara ilaveten şimdilik barış görüşmelerinin de dışında bırakılmış bulunuyorlar. Ukrayna Savaşı, diğer birçok uluslar arası sorun gibi AB ve BM'nin gerçek "gücünü" ortaya koydu. Hatta aynı şeyi ekonomik olan dünyaya hâkim olan ancak siyasi olarak çok etkisiz kalan Çin için de söylenebilir. Dolayısıyla Trump-Putin Zirvesi aynı zamanda geleceğin dünya düzenine ve Moskova ile Washington'un bu düzendeki rollerine de işaret etmektedir.
Bu yazı, 18 Ağustos 2025 tarihinde www.fikirturu.com'da yayımlanmıştır.